Tasfiye Halinde Şirketlerin Ticari Faaliyette Bulunması

PrintMailRate-it

Utku Atabey

1. Giriş

Türkiye’deki yasal düzenlemeler uyarınca şirket kurmak kolay bir işlem olarak bilinmektedir. Gerekli evrakın ve asgari sermayenin hazırlanması durumunda sermaye şirketinin kurulması sadece prosedürlerin tamamlanmasına bakmaktadır. Bir anonim şirket kurmak için 50.000,00 TL limited şirket kurmak için ise 10.000,00 TL sermaye toparlamak yeterli olmaktadır.


Ancak ticari faaliyetlerin devamlılığı için bazen bahsi geçen asgari sermaye tutarları yetersiz kalmakta ve bir süre sonra şirketler borca batık hale gelmektedir. Kimi zaman ise bu süreç şirketleri iflasa sürüklemektedir. Hiçbir ticari işletmenin amacı zarar hatta iflas etmek değildir. Dolayısıyla süreç iflası zorunlu koşmadan önce başka çıkış yolları da vardır. Bu yollardan en çok kullanılan yöntem ise şirketin tasfiyeye girmesidir.


Fakat tasfiye sürecine girmek peşinde bazı kısıtlamaları da getirmektedir. Bu yazımızda tasfiye halinde bir şirketin ticari faaliyetinin kısıtlanmasına ilişkin sınır gündeme getirilecektir. Yazının amacına uygun olması açısından öncelikle tasfiyenin tanımı yapılacak, ardından tasfiye halindeki şirketin ticari faaliyetlerine ilişkin sınırlamanın ne olduğu iletilecektir.


2. Tasfiye Nedir?

Türk Dil Kurumunun tanımı ile tasfiye “arıtma, arıtım, temizleme” anlamına gelmektedir. Gerçekten de ticari anlamı ile de tasfiye bunu ifade etmektedir. Tasfiye sürecine giren firma varlıklarını ve borçlarını temizleyerek kendisini ortadan kaldırmaktadır.


Teknik anlamda da tasfiye bir şirketin kapanma sürecine girmesidir. Bu süreç içerisinde alacaklılara alacakları dağıtılır, şirket aktifleri elden çıkarılır ve şirketin finansal değeri kaybolacak şekilde şirket çözülmeye girer. Mali tabloda bulunan bütün değerler nakde çevrilir. Tasfiyenin İngilizcedeki karşılığı olan “liquidation” bu nakde çevirme sürecinden ileri gelmektedir.


3. Tasfiye Haline Girmenin Amacı

Tasfiye şirketin tamamen ortadan kalkma niyetini göstermektedir. Başka bir deyişle ticari faaliyetlerini sonlandırmasını ifade etmektedir. Şirketin tasfiye sürecine girdikten sonraki yegâne amacı tamamen nakit varlığa dönüştürülmesini sağlamaktır. Bu süreç tamamlandıktan sonra da ticari faaliyetleri son bulacaktır.

Türk Ticaret Kanunu’nun tasfiyenin amacını anlatan 291. Maddesi de bu görüşü ifade etmektedir.


“Tasfiye memurları, şirketin faaliyette bulunduğu dönemde başlanmış olup da henüz sonuçlandırılmamış olan iş ve işlemleri tamamlamaya, şirketin borç ve taahhütlerini yerine getirmeye, şirketin alacaklarını toplamaya, gereğinde yargı yolu ile almaya ve varlıkları paraya çevirmeye, net varlığı elde etmeye yönelik ve yarayan bütün iş ve işlemleri yapmaya yetkili ve zorunludurlar.”

Aynı şekilde 217 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği de konuya ilişkin olarak;


“Tasfiye döneminde, şirket varlıklarının paraya çevrilmesi, alacaklarının tahsili, borçların ödenmesi ve artan kısmın paylaşılması esastır”

şeklinde açıklama yapmaktadır.


Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere şirket tasfiye süresince ticari faaliyetlerini sonlandırmamaktadır. Zira şirket aktiflerinin satışa çıkarılması, şirket borçlarının ödenmesi ve tasfiye süresince zorunlu giderlere katlanılması da özü itibariyle ticari bir işlemdir.


4. Ticari Faaliyette Sınır Ne Olmalıdır?

Tasfiye süresince tasfiye memurunun önceliğini Türk Ticaret Kanunu’nun 286. Maddesi uyarınca belirlemesi gerekmektedir. Buna maddeye göre “Tasfiye memurları, tasfiye hâlinde bulunan şirketin bütün mal ve haklarının korunması için basiretli bir iş adamı gibi gerekli önlemleri almakla ve tasfiyeyi olabildiğince kısa zamanda bitirmekle yükümlüdür.” Daha kısa bir ifade ile tasfiyenin ruhuna uygun hareket etmelidir.


Amaç şirketin ekonomik değerlerini tamamen nakde çevirmek olacağından gereksiz işlemler gerçekleştirilmemelidir. Zaten bu görüş Türk Ticaret Kanunu’nun 292. Maddesi ile de ifade edilmektedir. Maddeye göre “Tasfiye memurları tasfiyenin gereklerinden olmayan yeni bir işlem yapamazlar. Aksi takdirde, bu tür işlemlerden dolayı ortaklara karşı müteselsilen sorumlu olurlar.” Yani şirket aktifine yeni bir demirbaş alımı veya uzun vadeli borç yükü altına girmek gibi işlemlerden kaçınılmalıdır. Zira bu tür ticari işlemler şirketin uzun vadede ticari hayatını sürdüreceğine işaret etmektedir. Hâlbuki amaç olarak tasfiye en kısa sürede şirketin ticari hayattan çekilmesini ifade etmektedir.


Öte yandan tasfiye sürecinden önce girilmiş olan uzun süreli yükümlülükler veya beklenilen alacaklar da olabilir. Örneğin henüz devam eden bir projeye ilişkin yükümlülükler veya davası devam eden bir ticari alacak bulunabilir. Bu durumda tasfiye memuru bunları görmezden gelemez ve tasfiye öncesi süreci devam ettirmekle mükelleftir. Sonuçta bu ticari işlemler esasen tasfiye öncesinde gerçekleşmiştir ve sonuçları tasfiye sürecine sirayet etmektedir.


Gelir İdaresi Başkanlığının 11.04.2011 tarihli ve “B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-82” sayılı muktezası da yukarıdaki açıklamaları destekler niteliktedir. Anılan muktezada verilen görüş aşağıdaki gibidir;


“Buna göre; Şirketinizin yarım kalan projelerinin bitirilmesi işlemleri, tasfiyenin sonuçlandırılması amacına yönelik olduğundan tasfiye dışı faaliyet kapsamında değerlendirilmeyecektir. Ancak, Şirketiniz tasfiye sürecinin herhangi bir aşamasında tasfiye faaliyetleri dışında ticari faaliyette (yeni proje çizimi gibi) bulunması halinde, bu durumun meydana geldiği tarihten itibaren tasfiye hükümlerinin uygulanmayacağı ve söz konusu tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren de geçici vergi mükellefiyeti doğacağı tabiidir.”


Muktezadan da anlaşılacağı üzere tasfiye sürecinden önce edinilmiş haklarda ve yükümlülüklerde amaç sorgulanmazken tasfiye sürecine girildikten sonraki faaliyetlerde amacın tasfiye sürecine yönelik olması esastır.


5. Sonuç

Tasfiye süreci şirketin (şirket ortaklarının) ticari hayattan çekilme isteğini beyan etmesidir. Tasfiye bugün ilan edilip yarın şirketin kendisini imha etmesi de değildir. Dolayısıyla belirli bir süreyi kapsayabilir. Ancak bu süre şirket tarafından (ki tasfiye memuru tasfiye sürecini idare edecektir) amacına uygun olarak değerlendirilmelidir.


Tasfiye sürecinde tesis edilen işlemlerin tamamı şirket aktiflerinin nakde çevrilmesi, şirket yükümlülüklerinin ise yerine getirilmesi üzerine kurulu olmalıdır. Bu süreçte şirketin elinde kalan stokları satması, ihraç etmesi, ihraç dolayısıyla KDV iade alacağının oluşması kabul edilebilir ticari işlemler olarak değerlendirilebilir. Zira şirketin tasfiye sürecine girişinde elinde olan stokları kanunlara uygun bir şekilde satmasından daha doğal bir hakkı yoktur.


Öte yandan aynı süreç içerisinde piyasadaki fırsatları değerlendirerek yeni alımlar yapması veya şirketi uzun vadede borç yükü altına sokabilecek yükümlülüklere girmesi tasfiye sürecinin ruhuna taban tabana zıttır. Yeni bir proje ihalesi almış bir şirket görüntü itibariyle tasfiye sürecinde değildir; ticari hayatına normal koşullarda devam ediyor demektir.


Yukarıdaki açıklamalar ışığında “limitleri tasfiyenin amacına uygun olmak üzere” tasfiye halindeki bir şirketin ticari faaliyetlerine devam etmesi doğaldır. Ancak tasfiyenin ticari hayatın normal bir süreci olmadığı unutulmamalı ve sürecin en kısa sürede bitmesini sağlayacak ticari işlemlerin seçilmesi ve uygulanması gerekmektedir.

  

« Yayınlar

  « Sirküler 
  « Yazılar
Skip Ribbon Commands
Skip to main content
Deutschland Weltweit Search Menu